top of page
  • Yunus Berk Üstün

Kriz

Yunus Berk Üstün


1982 yılında Meksika’nın borçlarını erteleme (monotoryum) talebi sonucunda ortaya çıkan borç krizi, bu dönemde uluslararası borç vermede ihtisaslaşan finans kuruluşlarını, ülke riski kavramı üzerinde durmaya iten en önemli etken olmuştur.


Hukuk, iktisat, sosyal düzen ve güvenlik birbirinden ayrılmayacak kadar bütünleşmiş kavramlardır. Ülkenin fakirleştiği bir senaryoda fakirleşen halkın gaspa giriştiği ve gasp ettiği insanı daha da fakirleştirdiği, hukuku hiçe saydığı, güvenliği ve güvenlik hissini zedelediği görünür. Hukukun bozulduğu bir senaryoda ise iç güvenliğin boşuna kürek çektiğini haliyle de suçlu sayısının arttığı gözlemleyebiliriz. Bu senaryolar böylece çeşitlendirilebilir. Bizim burada değinmek istediğimiz senaryolar değil bu dörtlünün birbiriyle ilişkisidir. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu kriz sadece ekonomik ya da siyasi kriz olarak tanımlanamaz. Hem siyasi hem de ekonomik kriz ile karşı karşıyayız. Öyle ki ne dış siyasette ne de iç siyasette işler istenildiği gibi gidiyor. Merkezi otorite artıyor ve ülke içerisindeki güçler ayrılığı birleşiyor. Güven hissinin kaybına sebebiyet veren bu ortam değil yabancı yatırımcıyı Türk yatırımcının dahi ülkede para tutmamasına sebebiyet veriyor. 1982 yılında Meksika’nın monotoryum talebinin doğurduğu borç krizi uluslararası borç veren kurumların “Ülke riski” kavramının üzerinde durmasına itmesinden bu yana riskin yani borcu ödeyebilme gücünün borçlanabilmede de etkinliği sürmektedir. Borçlanabilmek sadece ekonomik gücünüzle alakalı değildir. Kamu düzeni de bu krediye etki etmektedir. Ben sosyal düzenin vahametine ve bürokrasinin halka oluşturduğu baskıya değineceğim. Bu baskıcı tutumun sonucunu olarak da ekonominin siyasi krizde olduğunu öne süreceğim.


İç işleri bakanının uyuşturucu ile mücadelesi oldukça hoşumuza giden bir durum olmalı fakat doğru bir hedef doğrultusunda yapılan her şey mubah sayılabilir mi? İç güvenlik konusunda en nüfuzlu şahsın suç teşkil edecek bir şeyi emretmesi kabul edilebilir mi? Süleyman Soylu’nun 2018 senesinde yaptığı açıklamadaki “Ayağını kırın.” cümlesi bu soruları aklıma getirdi. Sözü cımbızla seçtiğimi düşünebilirsiniz. Herhangi bir sosyal medya platformuna bu anahtar kelimeyle birlikte arama yaptığınızda sözünü ettiğimiz videoya ulaşabilirsiniz. Şimdi Süleyman Soylu’nun söylediği cümlelerin bir kısmını aynen alıyorum: “Çok net söylüyorum. Uyuşturucu satıcılarına teröristlere nasıl davranıyorsak aynı acımasızlıkla davranmak zorundayız. Kimse bizim nesillerimizi, insanlarımı zehirleyemez. Geleceğimizi zehirleyemez. Bunu göreve geldiğimiz ilk günden itibaren söylüyorum. Uyuşturucu satıcısını gören güvenlik görevlisi ne yaparsa yapsın sorumluluğunu bana verin. Sorumluluğunu bana verin.” Farz edelim ki bir güvenlik görevlisi birini vurdu, öldürdü veya dövdü. Psikolojik veya fiziksel şiddete maruz bıraktı. Bu vurulan belgisiz kişinin de uyuşturucu satıcısı olmadığı ortaya çıktı. Bu durumda Bakan gerçekten suçu üstlenecek mi? Yargı bağımsız hareket edecek mi? Daha da garip olan durum şudur ki polis teşkilatı suçluları yargıya teslim etmekle görevlidir. O halde yargılanma yakalanmadan sonra yapılır. Yargılanma yapmadan nasıl cezayı uygulayabilirsiniz? Bize işleyecek olan yasalar sizin için de aynı şekilde işliyor mu? Mahkeme şahsın suçluluğuna karar vermeden nasıl oluyor da saldırabiliyorsunuz? Dahası hangi kanunda uyuşturucu satan bir şahsa saldırabileceğiniz yazıyor? Elbette ki uyuşturucu ile mücadeleyi destekliyor olsak da konumuz şu anda bu değil. Konumuz iç işleri bakanının kontrolden çıkabilecek bir emri vermesi. Terörün uyuşturucu ile beslendiğini iddia eden Süleyman Soylu’nun haklı olmasını kenara bırakırsak -çünkü konumuz haklılık değil.- bir bakan suçsuz bir şahsa saldırılma ihtimali olan bir emri nasıl olur da verebilir? “Okul sezonu başladıktan bugüne kadar yedi kez okul çevrelerinde huzur uygulamaları gerçekleştirdik. AlimAllah okulun çevresinde -bunu çok net söylüyorum.- bir uyuşturucu satıcı gördüğünüz zaman -Beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar. Ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler bunları söylüyorum.- O uyuşturucu satıcısının ayağını kırmayan polis görevini yapmamış demektir.” Açıkça suiistimal edilebilecek bir emir verilirken ne düşünüldü? “Bunun suçu beş yıl içeride yatmaksa yatarım.” Verilen emrin anayasaya aykırı olduğunu biliyor ve suç olduğunu kabulleniyorsanız bu emri neden verdiniz? Bunu Süleyman Soylu özelinde düşünmeye de biliriz. Anayasaya aykırı bir emri veren üst makam. Her kim olursa olsun. O makamda kalmaya devam etmeli midir? “Genel anlamda suç kavramı toplumda var olan normlardan sapma olarak tanımlanmaktadır. Sapma davranışı gibi suç toplumun değer ve normlarından sapan eylemdir.” (Burkay.S) Polis sapmaları yakalamak ve yargıya teslim etmek ile yükümlüyse ve iç güvenliği yöneten kişi (bakan) açıkça sapmayı emrediyorsa bakan da bu düzlem üzerinde suçlu sayılmaz mı? Üst bu emri verebiliyorsa ast neler yapabilir? Aynı bakanın Fatih Sultan Mehmet türbesi önünde ellerini arkadan bağlayan Ekrem İmamoğlu hakkında “Bence suç” gibi vahim bir cümleyi kullanabilecek kadar cesur olduğunu da biliyoruz. Ben siyasi figürleri savunmuyorum. Bir partinin holiganlığını da yapmıyorum. Ben önemli olan şeyin kurallar değil işlev olduğunu görüyor ve bu doğrultuda eleştiri yapıyorum. Süleyman Soylu’nun söylediği cümleler Anayasa’ya uymamaktadır. Hukuk kuralları, anayasa kuşkusuz ki güvenilir olmalıdır fakat uygulanamıyorsa güvenirliğinin de bir önemi yoktur. Bizim hukuk kurallarımız ve anayasamız Afrika’da daha kötü işleyecekken muhtemelen Amerika, Almanya, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde daha iyi işleyecektir.


Ekonomi bakanlarımızın sözlerine bakalım. “Birincisi şunu sorayım size. Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz? Dolar borcunuz mu var? Dolarla bir işiniz var mı? Şimdi tabii Türkiye seksenli yıllardan itibaren serbest piyasa ekonomisine geçtiğinden beri bir kur algısıyla ekonomiyi ölçmeye yönelik bir psikolojik iklime girmiş. On yıllardır kur üzerinden ekonomiyi ölçme. Tabii bunun eski dönemlere kıyasla bugün çok daha az etkilediği bir süreçteyiz. Eskiden daha fazla etki ediyordu kur sistemi. Türkiye’nin kırılganlıklarının kurla ilişkili olanları. Zaten bunu daha az etkilesin diye Türkiye’de ekonomik bir dönüşüm var. Tabii kurdaki haraketlilik işte yirmi kuruş çıktı, on kuruş indi, otuz kuruş çıktı, yirmi kuruş indi veya işte bugünkü seviyeler hep konuşulan sokakta. İki sene de önce de bu düzeydeydi. Hatırlıyor musunuz?” Berat Albayrak’ın ekonomi bakanı olduğu zamanlarda yaptığı açıklamalara üstte yer verdim. Türkiye’de var olduğunu iddia ettiği dönüşüm devletçiliğe dönüş müdür? Bunun cevabını bilmiyor olsak da tahmin edebiliriz. 2002’den 2013’e kadar serbest piyasa ekonomisi ile ilerleyen Türkiye 2013’ten sonra kamusal sisteme geri dönmeye başladı. Türkiye’nin 2002/2013 ve 2013/2022 arasındaki GSYİH tablolarına bakmanızı öneririz.(IBRD) AKP, fabrika özelleştiren hükümetten market açan bir hükümete evrildi. Dövizin nasıl da ülkeyi etkilediğini zaten zaman bize göstermiş oldu. Şu anda ekonomi bakanlığı Nureddin Nebati’nin açıklamasına da bakalım. “Enflasyonun ana sebeplerinden biri olan beklentileri düzeltmektir. Enflasyon ataleti ve beklentilerini el ele vererek birlikte adımlar atarak, elimizi taşın altına koyarak ve yüreğimizle halledeceğiz.” Yalnız enflasyon değil tüm piyasa beklentiler üzerine kuruludur fakat beklentilerin şiştiğini piyasanın olması gerekenin üzerinde seyrettiğini söyleyerek piyasayı normal hâline getiremezsiniz. Gelelim ki ana sebep beklenti de değildir çünkü beklentiyi de oluşturan durumlardır. Döviz, hukuk, güvenlik, mal alım satımı gibi kavramlar beklentiyi beklenti de bu kavramları etkiler. Bakanların bu açıklamalarına karşı çıkmayan hatta benzer yorumları sürdüren cumhurbaşkanı da bakanların üstü olduğu için sorumludur.

- Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. (Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu/Madde 3)- Eylem insanlara sesini duyurmak adına yapılan bir gösteridir. İstiklal Caddesi turistlik yer, diyerek eylem yapılmasına nasıl olur da izin verilmez? Anayasal hakkım nasıl olur da elimden alınır?


İçişleri Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü ile Göç İdaresi Başkanlığının Ümit Özdağ’a yaptıkları suç duyurusu ayrıca konuşulmalıdır. "Söz konusu açıklamaların, halkı yabancılara karşı kin ve tahrike yönlendirdiği, demokratik toplum gerekleriyle bağdaşmayan, kamu barışını, kamu düzenini ve kamu güvenliğini tehlikeye düşürecek mahiyette olduğu açıktır." Ümit Özdağ haklı veya haksız olsun. Söyledikleri gerçekleşsin veya gerçekleşmesin. Hatta A şahsı B söyleminde bulunsun. Söylemin ne olduğu önemsizdir. Söyleminden ötürü ceza alabilir mi? -Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.- Ben John Stuart Mill’in ifade özgürlüğü ile alakalı fikirlerine katılıyorum. Fikriniz Mutlak doğru değilse karşı fikri öldürmeniz size de zarar vermeyecek mi? Eğer mutlak doğruysa zaten mutlaklığını kanıtlayacaktır. Düşük olan fikir onu sağlamlaştıracak ve delillerini çoğaltacaktır. Her zıt fikir yeni bir delille savunma getirecek ve eğer doğruysa sapasağlam ayakta kalacak değilse de ortaya daha iyi bir fikir doğacaktır. Akıl insanın kendisine özgüdür. Şahsidir ve kıymeti bilinmez. En saçma gördüğünüz fikir dahi altın kıymetindedir. Mutlak doğruyu kuvvetli, kuvvetsiz her fikir güçlendirir.


Ben bir üniversite öğrencisi olarak korkuyorum. Anayasayı uygulasın, çıkarlarımız doğrultusunda geliştirsin diye bize önderlik etmesi gereken hükümetin anayasayı değil çıkarlarımız doğrultusunda geliştirmek, asıl halini dahi uygulamadı bir toplumda yaşamaktan korkuyorum. Bu yüzden itiraz ediyorum. Her sene haberlerde gördüğümüz açıklamalara baktığımızda %x büyüdük adı altında haberler görüyorum. GSYİH’nın ne kadar da küçüldüğünü verilerden anlamamız mümkün. Peki, 2013 senesinden bu yana küçülüyor olmamıza rağmen her sene büyüdüğümüz iddiası nasıl yapılabiliyor? Ana muhalefette bulunan CHP başkanı Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklama da benim korkumu devam ettiriyor. "O yollar, köprüler; kamu özel iş birliği, yap-işlet-devret, bunların tamamını kamulaştıracağım." Eğer hukuksuz bir şekilde ihaleler alındıysa dava açılabilir ve haklılığımızı kanıtlamaya çalışabiliriz fakat ya hukuka aykırı bir durum yapılmadıysa? Bir işletme kamulaştırıldığında yatırımcılar Türkiye’ye sıcak bakacak mı?


Demokrasi, adalet, basın özgürlüğü, güven endeksleri, güvenlik ve vergi ekonominin seyrini etkileyen kavramlardır. İlk beşini iyileştirmeye sonuncu maddeyi ise düşürmeye çaba sarf etmeliyiz.


---

TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİ KANUNU (1983.10.08) Resmi Gazete (Sayı:18185) Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2911&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5#

Dünya Bankası ulusal hesap verileri ve OECD Ulusal Hesapları veri dosyaları.-.Data.WorldBank.https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD?locations=TR

Mill, J,S. 2019. Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine.İstanbul.Can


17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

“Ne kadar muhalefet 'devlet yok iktidar yok' diyorlarsa da gören gözü kör kulağı sağır kalpleri mühürlenmiş. İlk günden itibaren askeriyle, polisiyle, jandarmasıyla herkes 11 ilde yerini almıştır. Ter

“Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde Bakıcak dîdâr görinür ol şârın kenâresinde Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm Ben dahi bile yapıldım taş u toprak arasında”1 Seyahat arzusu, ins

İçimde bir şeyler var kaynayıp duruyor. Ne çırpınıp duran kendimi ne de çarpışıp duran diğer insanları anlayabiliyorum. İnsan az çok katlanıyor acıya, kendini sarıp sarmalıyor bir çarşaf gibi. Yetiyor

bottom of page